Simber Atay Eskier: “Küratörlük” e-Panel

Klasik Espri:

Ülkemizde de küratörlük çalışması yapmış olan Domenico Scudero, küratörlük üzerine kaleme aldığı sevimli yazısına şöyle başlar: ”Düşündüm de Prens’in bazı bölümlerini yeniden okumak ve sanat küratörlüğü için ifade etmek fena olmazdı; Hepimiz küratörlük çalışmasının bir iktidar inşası olduğunda mutabıkız; kimileri için sağlıksız bir iktidar kimileri için ise işin doğru bir modeli. Kaldı ki tavrıyla küratör, çalışmasını ifa ederken bir ölçüde soyut ya da sembolik ama aynı zamanda da canavarca somut bir iktidar düşüncesi ile boy ölçüşür. Karar verir, taraf tutar, düzenler, yönlendirir, yer belirler ve sonra belgeler ve tarihselleştirir. Küratör’ün çalışması, bugün kültürel peysajları tanımlayan ve belirleyen, gelişme alanlarını bireyselleştiren, yeni acil durumları görünür kılan ve destekleyen bir çalışmadır. Bilhassa taktiğe dayalı muhteşem dünyasında, küratör, iktidar sahibi olduğu kadar, eğer gerçekten öyle ise bir çeşit küçük prenstir. Prensler gibi hayranlık duyulur, saygı gösterilir ve sonra sefil bir şekilde hücum edilir.” (Domenico Scudero, ”Il curator macchiavellico; il potere curatoriale e le sue dinamiche attraverso la rilettura di un classico”, redazione@luxflux.net, luglio 2008)

 

Scudero, metni boyunca, iktidar bağlamında bir Prens’e benzettiği Küratör’ün özelliklerini açıklarken, Macchiavelli’nin klasik eserinden alıntılar yapmıştır. Malum, Niccolo Macchiavelli’nin (1469-1527) Prens’i (1513 yazım/1632 yayın), Yazarı’nın, bir politikacı, diplomat ve bürokrat olarak ihtişamlı kariyerinden, bir politolog ve tarihçi olarak derin bilgisinden, yükseliş ve düşüşlerle örülü kişisel hayat tecrübesinden, seçkin edebiyatçı kimliğinden kaynaklanmıştır. Bir Prens, ”Prens” kavramını determine etmektedir ve Eser bir ”iktidara davet” gibi bir Prens’e, Lorenzo di Medici’ye ithaf olunmuştur.

 

Dilimizde, Prens’in birçok değerli tercümesi mevcuttur. Bunlardan Kemal Atakay’ın tercümesinden (Niccolo Macchiavelli, Prens, Can Yayınları, İstanbul, 2008) yararlanarak Scudero’nun alıntıladığı bazı bölümleri burada da tekrarlayalım: ”Bu kişiler gibi (yani Musa, Romulus, Kyros, Theseus) kendi becerileriyle prens olanlar, prensliği zorlukla ele geçirir ama kolayca korurlar; prensliği ele geçirirken karşılaştıkları zorluklar da kısmen devletlerini kurmak ve güvenlerini sağlamak için getirmek zorunda kaldıkları yeni kurumlar ve yöntemlerden kaynaklanır.” (VI-5,s.60) ”Cömertlik kadar kendini tüketen bir şey yoktur…. Bu yüzden cömert bilinmek istiyorsun diye kötü bir ünle birlikte nefrete yol açan açgözlü sıfatını yüklenmek zorunda kalmaktansa nefret olmadan kötü bir üne yol açan cimri sıfatını kabullenmek daha bilgece olur.”(XVI-4,s.99-100). ”Hiçbir şey bir prense, büyük girişimlerde bulunmak ve kişisel becerilerinin sıra dışı örneklerini sergilemek kadar saygınlık kazandıramaz”… ”Bir prens yetenekli kişileri ağırlayarak ve belli bir alanda üstünlük gösterenleri onurlandırarak yeteneklere değer verdiğini de göstermelidir.”(XXI-1 ve 7,s.122;126); ”…bir prens her zaman görüş almalıdır ama kendisi istediğinde, başkaları istediğinde değil…” (XXIII-4,s.129).

 

Efsane:

Ülkemizde, 2000 yılında Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen ‘Habercilik Eğitimi ve Medyada Haber” sempozyumuna, Merhum Doç.Dr. Merter Oral’ın girişimleri ile katılan ve çeşitli akademik etkinliklerde bulunmuş olan ünlü fotoğraf editörü John G.Morris-Morris, II.Dünya Savaşı sırasında Life dergisinin Londra bürosunda fotoğraf editörü olarak çalışmış, ardından Washington Post ,New York Times, National Geographic gibi yayın organlarında aynı görevi sürdürmüş, kariyeri ve eserleriyle efsanevi bir kişiliktir.2009’da Legion d’Honneur nişanına layık görülmüştür. Harikulade bir şekilde XX.yüzyılın tarihsel / fotojurnalistik tanıklığını bizzat temsil etmektedir.- her zamanki samimi üslubuyla efsanevi The Family of Man sergisini şöyle tanımlamaktadır: ”Edward Steichen’in bir fikri vardı. Abraham Lincoln ona bir ad verdi. Carl Sandburg ile Dorothy Norman kelimeleri seçti. Nelson Rockefeller parayı temin etti ve Wayne Miller fotoğrafları – iki milyon tane – buldu. Steichen ve O, toplanan fotoğrafları eleyerek sayıyı önce on bine indirdiler ve nihayet altmışsekiz ülkeden iki yüz yetmiş üç farklı fotoğrafçının beşyüz üç fotoğrafını seçtiler. Sonucu hepiniz biliyorsunuz: Tarih’in en büyük fotoğraf sergisi The Family of Man / İnsanlık Ailesi şimdi ellinci yılını kutluyor. 1955’deki New York Modern Sanat Müzesi’ndeki açılışının ardından, Antartika hariç her kıtada dokuz milyon kişi tarafından görüldü… İnsanlık Ailesi sergisinin dışişleri politikası çok basittir: Yabancılar yoktur. Hepimiz aynı insan ırkına aidiz. İnsan insandır.

 

Carl Sandburg bunu etkili bir şekilde Sergi’nin prologuna koymuştur:

Dünyada tek bir erkek var

ve adı Bütün Erkekler

Dünyada tek bir kadın var

ve adı Bütün Kadınlar

Dünyada tek bir çocuk var

ve adı Bütün Çocuklar…

 

İnsanlık Ailesi sergisi, dünyayı, Soğuk Savaş’ın gereksiz olduğuna ikna etmekte başarısız oldu ve bu politik bir hayal kırıklığıydı. Yeterli sayıda insanı-doğru insanları- barışı muhafaza etmenin yolunun nükleer rövanştan ziyade sevgi ve şefkat enstrümanları olduğuna ikna etmeği sağlayamamıştı… Orduların yarışı devam etti… Bununla birlikte… The Family of Man sergisini ziyaret eden yüz binlerce Rus kendilerinin arkadaş olarak telakki edilmesinden mutlu oldu.

 

Bu Amerikan Diplomasisi için sessiz bir zaferdi. Sergi’nin, sanırız kalıcı bir barış sağladığımız iki eski düşman, Almanya ve Japonya’da olağanüstü iyi bir şekilde karşılanmış olması da kayda değerdir. ”John G.Morris, ”The Family of Man as American Foreign Policy”, History of Photography, Vol.29, n.4, Winter 2005, Taylor and Francis, s.360-368).

 

Sergi’nin küratörü olan Edward Steichen (1879-1973), Lüksemburg doğumludur. Daha sonra da hayatı ve kariyeri boyunca Avrupa ile bağlantısını yoğun bir şekilde muhafaza etmiştir. I.Dünya Savaşı öncesinde Paris’te çalışmış, Alfred Stieglitz ve Gallery 291 için Avrupa Sanatı’ndaki son gelişmeleri takip etmiştir. Londra’dan Dresden’e eserlerini sergilemiş, fotoğrafçı olarak II.Dünya Savaşı sırasında Birleşik Devletler Ordusu’nda hizmet ederken Fransa’da bulunmuştur.1947’de New York Modern Sanat Müzesi Fotoğraf Departmanı ‘nın başına getirildikten sonra da Avrupa’daki bağlantılarından yararlanmıştır. Nitekim ”Fotoğrafın evrensel bir dil yetisi olduğu görüşü, yalnızca Sergi’nin konseptini haber vermemiş aynı zamanda sergilenecek fotoğrafları seçmekte Steichen’e yol göstermiştir. O’nun amacı, dünyanın çevresindeki hayatın görüntülerini, fotoğrafçılar tarafından dünyanın çevresinde görüldüğü gibi sergilemektir. Yanı sıra, Steichen, II.Dünya Savaşı’nın transformasyona uğrattığı ülkelerde ve henüz yeniden yapım aşamasındaki birçok yerde bunun kolay bir iş olmayacağının son derecede farkındaydı”… 1952 yılında Avrupa’yı ziyaret etti. Yirmi şehir dolaştı. Editörlerle, küratörlerle, fotoğrafçılarla görüştü. Kayda değer bulduğu fotoğrafları topladı. Avrupa Fotoğrafı’nı mükemmel bir şekilde inceledi. Sonuçta, 1953 yılında Modern Sanat Müzesi’nde Post War European Photography / Savaş Sonrası Avrupa Fotoğrafı adlı sergiyi organize etti. (Kristen Gresh, ”The European Roots of Family of Man”History of Photography, Vol.29, n.4, Winter 2005, Taylor and Francis, s.331)

 

Sergi’nin dünya turunu, USIA (United States Information Agency/Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı) tarafından organize edilmiştir. Serginin her durağı bir başka fenomendir. Fotoğrafları görmek için akın eden seyircilerin arasında, diplomatlar, hükümdarlar, liderler de vardır. Dünya, İnsanlık Ailesi fenomenini evrensel bir hümanist eylem gibi yaşamış ve katılmıştır. Sergi’nin yanı sıra sergi turunun fotoğrafları, Belgesel Fotoğraf bağlamında değerli bir rezervdir. Sergi, Roland Barthes, Susan Sontag, Alan Sekula, Geoffrey Batchen gibi kuramcılar tarafından tartışılmıştır. Bugün bu tartışmalar, ”Fotoğrafın Anlamı”’nı estetik araştıranlar için ilginç ipuçları vermektedir.

 

Sergi’nin enstalasyon ve koreografi niteliğini taşıyan tasarımı  -bu tasarımın nedeni Steichen’in, Stieglitzile birlikte Secessionist döneminde etkilendiği Richard Wagner’in Gesamtkunstwerk / Şiir, Drama, Müzik, Görsel Sanatlar ve Dans’ın birleştiği bütünsel eser anlayışına bağlanabilir (Katharine Hoffman, ”Sowing the Seets / Setting the Stage: Steichen, Stieglitz and Family of Man, History of Photography, Vol.’9, n.4, Winter 2005, Taylor and Francis, s.321) – sergileme teknikleri ve müzeoloji  alanında klasik bir örnek haline gelmiştir. Sergi, 1994 yılında, Lüksemburg’da bulunan Chateau Clervaux’da müzeleştirilmiştir. 2003 yılında ise Unesco’nun ”Dünya Hafızası” kayıtlarına geçmiştir.

 

Günümüzde İnsanlık Ailesi tarihsel konumunun yanı sıra kendine özgü bir kültürel yapılanmadır.

 

Formalist prensip:

 

John Szarkowski (1925-2007), 1962-1991 yılları arasında, New York Modern Sanat Müzesi Fotoğraf Departmanı’nın Edward Steichen’den sonraki küratörüdür.

 

The Photographer’s Eye / Fotoğrafçının Gözü (1966) ile Looking At Photographs (1973) adlı aynı adlı sergilere ait katalog çalışmaları, birer klasik şaheserdir.

 

Szarkowski’ye göre: ”Gerçekten fotoğraf diye bir şey vardır.”… Ve O, küratör olarak, ”bu eğlenceli aracın ne olduğu, bununla  ne yapabileceğimiz, hangi potansiyellere sahip bulunduğu…. potansiyeli keşfetmek için enerjilerin nasıl sarfedildiği, söz konusu evrimsel oluşum çizgisi… hakikat… fotograf olanaklarının büyük jenetik havuzuna ilişkin genel jenerik problemin ”peşine düşmüştür. O’na göre ”Fotoğraf’ta formalist yaklaşım, söz konusu medyumun, anında anlaşıldığı gibi esas ya da önyargıya dayalı kapasitesini keşfetmeyi denemekle ilgilidir.” (Geoffrey Batchen, Burning Desire, The MIT Press, Cambridge, 1999, s,14)

 

Szarkovski’nin saf bakışı, adeta Stieglitz ve Steichen’in geliştirdiği straight vizyonunun kültürel bir tezahürüdür. Ele aldığı her fotoğraf onun için yeni bir başlangıçtır. Seçimleri ve açıklamaları asla görsel temsil labirentlerine uğramaz Hatta -acaba bir şaka yapabilir miyim? Yapısalcı, Post-Yapısalcı, Postmodern spekülasyonların ardından hayatta kalmamızı sağlar!… O, Önce fotoğrafın teknik özelliklerini açıklar, teknik ve estetik açıdan tarihsel konumunu belirler, fotoğrafta neyin görüntülendiğini sarih bir şekilde ifade eder ve evrensel görsel kültür ve estetik tecrübe ile bağlantılarını kurar ve Fotoğraf Kavramı’nı determine eder.1990 yılında US News and World Report’a göre: ”Szarkovski’nin düşüncesi, Amerikalılar bilsin bilmesin bizim fotoğrafa ilişkin düşüncemiz haline gelmiştir. O,sarsılmaz bir tarih bilincine sahiptir. Evrime inanır. Gerçek bir demokrattır.Bu nedenle Gary Winogrand, Diane Arbus, Stephen Shore vb gibi birçok devrimci bakış vizyonumuzu zenginleştirmiştir.

 

Evet,  bu alıntı kolajından konumuzu bir kez daha tanımlamaya çalışırsak:

 

Küratörlük,

-Aktüel akademik ve metodolojik spekülasyonlara bağımlı bir kendini ifade etme serbestisi değildir.

-Rölativizmin kavramsal bir teyidi değildir.

-Katatonik bir muhalefet değildir.

-Hümanizmin bir kitsch – konsensüs gibi yorumlanması vesilesi de değildir.

-Popüler bir emprezaryoluk gösterisi değildir.

-Postmodern anakronizme dayalı bir zaman yolculuğu değildir.

-Üçüncü Dünya’da yetenek avcılığı yapan emperyalist bir lütufkarlık değildir.

-Eski Doğu Bloku’nun harabeleri üzerinde bir hayatta kalma şovu değildir.

-Herhangi bir kültür bakanlığının paket programları ile şirketimiz, kuruluşumuz, kurumumuz arasındaki  kültürel işbirliği değildir.

-Radikal dayanışmalar, feminist kooperatifler vb.gibi çoğulcu / çoğul oluşumlar küratörlüğün ruhuna ve mantığına aykırıdır.

-Bir Pygmalion metaforu değildir.

-İnsanlık ailesi adına Masumiyet’in kaybedildiğini itiraf fırsatı değildir.

-Bizans entrikası hiç değildir.

 

Peki nedir?

 

-Küratörlük: sırası değişebilir; Sanat Tarihi, Arkeoloji, Müzeoloji, Felsefe, Mimari, Psikoloji,  Antropoloji, Pedagoji hatta Siyasal Bilgiler, Uluslararası

İlişkiler, İşletmecilik disiplinlerinden birinde, bir lisans, diğerinde bir yüksek lisans, diğerinde bir doktora derecesine sahip olmağı gerektirir. Küratörlük akademisyen, konservatör, eleştirmen… gibi konumlar arasında bir salınım performansıdır. Marifetleri atmosfer yaratmaktır. Ancak müze, galeri, enstitü, arşiv vb.gibi asude mekanlarda tecrübe kazanma zorunluluğu vardır. Romantik bir ifade ile onların öncelikli sorumluluğu Mnemosyne’ye ve Musalar’a karşıdır.

 

İster istemez kozmopolit, poliglot bir yaşantıları vardır. Fotoğraf küratörlüğü ise, bu verilerin ışığında tabii bir uzmanlık sorunudur.

 

Simber Atay ESKİER

FOTORİTM ARŞİVİNDEN

  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın